26 May 2018

BÖLÜM 2: MEDENİYETLER MİRASI "DİYARBAKIR"




Gezimizin 2. ve uzun bir gezi gününde Diyarbakır’ın parlak güneşi ile birlikte yola koyulduk. Yolda giderken rehber hocamızın şu sesini duydum; “-Arkadaşlar, şu an Diyarbakır’ın Yeni köprü adı verilen yerden geçiyoruz” dedi. Ben dikkatimin hepsini oraya yoğunlaştırdım ve o kadar güzel bir manzarayla karşılaştım ki, çölü andıran toprakların arasından öyle berrak bir su akıyordu ki bir an o gördüğüm şeyin bir seraptan ibaret olduğunu sandım ancak serap falan değildi. Gerçekten de gördüğüm manzara karşısında hayran kaldım. Gezeceğimiz, göreceğimiz yerlere doğru yolumuza devam ediyoruz ve Dağkapı meydanından geçerek, ilk durağımız olan “Hz. Süleyman Camii ve 27 Şehit Sahabe Türbelerine” vardık. Hz. Süleyman Camii’nin diğer bir adı da “Nasriye Kale Camii”  imiş. 1155-1169 yılları arasında Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından yaptırılmıştır. Bu Cami de, Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınması sırasında şehit düşen diğer sahabeler yatmakta imiş. Camii, Selçuklu tarzında yapılmış olup, Osmanlı zamanında onarılmıştır. Oradan önemli bilgiler elde ettikten sonra İçkale’ye doğru yola çıktık. İçkale’ye vardığımızda büyük bir alanla karşılaştık ve bu alanı dolaşmaya başladık. Bu alan içerisinde eski cezaevi, kilise, adliye binaları ve müze yer almaktaydı. İçkale Diyarbakır’ın kuzeydoğusunda yer almakta ve tepelik bir alandan oluşmaktaydı. Orada bol bol hatıra fotoğrafları çektirdikten sonra, İçkale de görevli olan ağabeyimizle sohbet etme fırsatı bulduk ve o ağabeyimize buradan teşekkür etmek istedim. Bize şu ilginç ve detaylı bilgiler sundu; “Diyarbakır’ın surlarla çevrili olduğunu ve bu surlara tepeden kuşbakışı bakıldığı zaman bir kalkan balığını andırdığını” söyledi ve kalkan balığının olmasının sebebini ise şöyle açıkladı; ”Bu balığın dış saldıra dayanıklı bir balık türü olduğunu” anlattı. Daha sonra Diyarbakır surlarının Çin seddinden sonra Dünyada 2.sırada yer aldığını, Diyarbakır’da 31 tane sahabe mezarlığının var olduğunu ve bu sayının Medine’den sonra 2.sırada yer aldığını, Ortadoğu’nun en büyük Ermeni Kilisesi’nin Diyarbakır’da olduğunu öğrendik. Bunlarla da bitmedi.


7 Peygamber ve 31 sahabenin Diyarbakır da yaşadığını, Hz. İsa’nın çarmıha gerdirildiği hac parçasının bir kısmının Diyarbakır da olduğunu, Yahudiler için Kudüs’ten sonra 2. Kutsal kentin Diyarbakır’da olduğunu ve İstanbul da yer alan Topkapı Sarayından sonra, İçkale’nin 2.büyük devlet bloğu olduğunu öğrendik. Oradaki maceramızı güzel bilgilerle tamamlamış olduk. Oradan Ulu Cami’ye gittik ve Diyarbakır’da ki Ulu Cami’nin Anadolu’da ki ilk cami olduğunu öğrendik. Gerçekten de gözlerimle gördüğümde bunun ne kadar doğru olduğunu anladım. Cami de bay ve bayanların mescidi 2 ayrı binadan oluşuyordu ve şadırvanı büyük bir mimari yapıya sahipti. Diyarbakır Ulu Camisinin şöyle ilginç bir bilgisi vardı. İstanbul da Ayasofya Kilisesi’nin camiye çevrildiği gibi, Diyarbakır Ulu Camiside M.S 639 yılında İslam ordularının Diyarbakır’ı fethetmesiyle birlikte Morotoma Kilisesi, camiye çevrilerek günümüze kadar gelmiştir. Ulu camiden de önemli bilgiler elde ederek ayrılıyoruz. 


Daha sonra Cumhuriyet devrinin ünlü şairlerinden ve “Yaş Otuz beş” şiiri ile akıllarımızda kalan sembolist akımının önemli temsilcilerinden olan Cahit Sıtkı Tarancı’nın doğup büyüdüğü evi ziyaret ettik. Oranın hemen bitişiğinde yer alan Ahmed Arif Edebiyat Müze Kütüphanesini dolaştıktan sonra, Diyarbakır’ın merkezi yeri olarak sayılan ve Kâbe’nin ilk ipek örtüsünün işlendiği Hasanpaşa Hanını ziyaret ettik. Hasanpaşa Hanı turistik tesislerden oluşmuş hoş bir tarihi mekândı. Öğle yemeğimizi yedikten sonra gezimize kaldığımız yerden devam ettik. Bu sefer ki gideceğimiz yer biraz uzaktı. Tam 48 km uzaklıkta olan Diyarbakır’ın Eğil ilçesine doğru yola çıktık. Bizlere gideceğimiz yerde Peygamberler Kabrinin olduğu söylendi. Yolda Eğil’e doğru giderken kurak dağların arasında Dicle Nehrini gördük ve herkes fotoğraf çektirmek için adeta birbirleriyle yarıştı. Gerçekten de güzel pozların yakalanabileceği doğal bir manzara vardı. 



Eğil de Peygamberler kabrindeki Hz. Zulkifl (a.s) ve Hz. Elyasa’nın (a.s) kabirlerini ziyaret edip dua ettikten sonra, oradaki görevli bize bilgi vermeye başladı. O görevli amca, olanları o kadar içten ve samimi bir şekilde anlatıyordu ki gözlerinden neredeyse yaşlar dökülecekti. Yine aynı yerde, Peygamberler kabrinde Nebi Harun (a.s) ve Nebi Ömer (a.s) hazretlerinin kabirlerini ziyaret edip, dualarımız ettikten sonra Dicle’ye gitmek için tekrar yola koyulduk. Dicle’ye vardığımızda o kurak yerde su ile karşılaştığımız zaman herkesin yüzünde bir mutluluk ifadesi gözlemledim. Çünkü herkes yavaş yavaş yorulmaya başlamıştı. Suyu gördüğümüzde az da olsa biraz toparlanabildik ve nehir’e karşı meyve sularımızı yudumlayarak enerji topladık. Gezimizin 2.gününü bu hızlı tempoyla sonlandırarak kaldığımız yere gittik. Akşam yemeğimizi yedikten sonra, bütün gelen gruplar bir alanda bir araya gelerek Urfa sıra gecesi eşliğinde eğlenmeye başladık ve bir güzel eğlenip, coştuktan sonra herkes ertesi günkü gezi için odalarına dağılarak dinlenmeye başladı.



Devamı üçüncü (son) bölümde...

No comments:

Post a Comment